Pitane’nin Yeri İzmir ili Dikili ilçesi Çandarlı Beldesi merkezinde bulunan yarımada üzerindedir.
İzmir-Çanakkale karayolundan Pitane-Çandarlı levhasından 10 km sonra Çandarlı’ya varılır.
Konumlanmış olduğu körfeze Çandarlı Körfezi denilmektedir. Pitane antik Kane yani Karadağ’ın eteklerindedir.
Pitanenin Yeri Güneydoğusunda kalan Bakırçay –antik adı Kaikos- Çandarlı Körfezine –antik adı Elaitikos Kolpos- dökülmektedir.
Çandarlı İzmir’e 100 km, bağlı olduğu Dikili ilçesine 22km uzaklıktadır. Pitane I.,II. ve III. Derece Arkeolojik SİT alanı olarak tescil edilmiştir.
Bölgede yapılan bilimsel çalışmalarda kentin ne zaman kurulduğuna ilişkin kesin verilere ulaşılamamıştır.
Elde edilen veriler ışığında kentin Helen öncesine kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Ki büyük olasılıkla Luwiler tarafından kurulmuştur.
İlk Çağda ismi geçmeyen kent M.Ö. 88’de Romalılarla savaşarak Batı Anadolu’yu ele geçiren Pontus kralı VI. Mithridates Eupator zamanında kendisinden söz ettirmiştir.
VI. Mithridates Sulla’nın komutasındaki Roma ordusuna yenildikten sonra Pergamon’u boşaltmış, Pitana’ya sığınmıştır. Fakat Pitana’de kuşatılınca deniz yoluyla kaçmayı başarmıştır. Pitana’nın ilk çağlardaki gibi Orta Çağ tarihi de çok karanlıktır. Bir ara Cenevizlilerin üssü olduğu sanılmaktadır. Pitana’da Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal başkanlığında kazılar yapmışsa da yeterli bilgi verebilecek mimari kalıntılara rastlayamamıştır. Zira kentteki taşlar yerlerinden sökülerek yeni yapılanmalarda kullanılmıştır. Pitane bölgesinde yapılan kazılarda M.Ö. VI.yy. tarihlenen mezarlara, çeşitli seramiklere, vazolara, kadehlere, kylixlere(açık ağızlı ve ayaklı içki kapları) ve urnelere rastlanmıştır. Kazılarda bulunan M.Ö.VI.yy.a tarihlenen arkaik bir erkek heykeli ise bugün Bergama Müzesinde sergilenmektedir.
Pitane Nekropolünde 1960 yılında Arkeolog Ekrem Akurgal tarafından bir kazı çalışması başlatılmış ve kazılar 1965 yılında tamamlanmıştır. kazılarda birçok antik vazo ve küçük buluntu elde edilmiştir. Pitane Nekropolü Anadolu'da ortaya çıkarılmış olan en zengin Eskiçağ mezarlığıdır. İstanbul Arkeoloji Müzesinde büyük salonda, İzmir Arkeoloji müzesinde ve Bergama müzesinde sergilenmektedir. Pitane kazılarında ortaya çıkarılan eserler genellikle MÖ.625–500 yılları arasına tarihlenmiştir. Buluntular arasında ki Chios türü Oryantalizan vazolarla taşra ürünü eserler büyük önem taşırlar. Ayrıca bir Myken vazosu da Osman Hamdi Bey tarafından ele geçirilmiştir Günümüzde Nekropol alanını bulmak hiçte kolay değildir. Çünkü zaman içerisinde ilgisizlik nedeni ile üzeri kapatılmıştır.
İzmir ve Bergama uygarlıklarından izler taşımaktadır. Ege denizi kıyılarında sayıları 30'u aşan Aiol kentleri arasında en büyük ve önemlilerini oluşturan 12 kentten 4'ü Aigai, Kyme, Myrna ve Gryneion ilçe sınırları içerisinde bulunmaktadır.
İzmir'in kuzeyinde yer alan Aliağa, Bergama, Manisa, Ege Denizi, Menemen ile çevrilidir. Aliağa'da Kyme, Myrina ve Gryneion antik kentleri bulunmakta, buralarda ortaya çıkarılan eserler İzmir Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.
12 Aiol kentinden olan Kyeme'de nekropol (geç antik dönem oda mezarları) ve arkaik döneme ait heykeller bulunmuş, kazılarda tapınak, portikli ev, antik tiyatro ve liman ortaya çıkarılmıştır. Myrina'da, nekropol kalıntılar saptanmıştır.
Aliağa içerisinde antik döneme ait mezar, yapı, mağara kalıntıları tespit edilmiştir. Bozköy Ilıca mevkiinde 3. derece arkeolojik sit alanında da, pişmiş toprak su hatlarına ait kalıntılar bulunmaktadır.
Yerleşimdeki önemli tarihi yapılar arasında, dini yapılardan Eski Emir Alem Camisi, Çarşı Camisi; ticari yapılardan İskele Meydanı'ndaki Geç dönem Osmanlı Hanı; su yapılarında Eski Emir Alem Çeşmesi belirtilebilir.
PERGAMON (BERGAMA)
Bergama’nın antik metinlerde “Pergamon” ya da “Pergamos” olarak geçen adı, kale ya da müstahkem mevki anlamına gelir. Kale Dağı’nın tepesindeki Antik Pergamos’un yanı sıra Bakırçay Ovası’na dağılmış höyüklerde yapılan araştırmalar, Bergama’da ilk yerleşimin M. Ö. 3000’e (Eski Tunç Çağı) gittiğini ortaya koyar. Hititlerin Batı’daki en uç yerleşimlerinden Bergama; Helen, Pergamon Krallığı, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerini yaşar. Makedonya Krallığı’nın egemenliğindeki kentte, Büyük İskender’in ölümünün ardından M. Ö. 301’de, Makedonyalı komutan Lysimakhos krallığını ilan eder; böylece 150 yıl süren krallık dönemi başlar. Marmara Denizi kıyısından Akdeniz’e uzanan krallık, geride eşsiz bir mimari ve heykeller bırakır. Bergama, “çok katmanlı kültürel peyzaj alanı” olarak 22 Haziran 2014’ten bu yana; dünyanın 999’uncu, Türkiye’nin 13’üncü, İzmir’in ise ilk “UNESCO Dünya Mirası”dır.
Kitabın icadı: Parşömen
Bergama’nın dünyaya armağanı parşömen, krallık döneminde icat edilir. İskenderiye Kitaplığı ile kültürel anlamda önde olan Mısır, Bergama Kütüphanesi ile rekabete girer; Mısır Kralı, dönemin tek kâğıdı olan papirüsün Bergama’ya gönderilmesini yasaklar. Bergama kralı, papirüsün yerini tutacak bir malzeme geliştirilmesini emredince “Pergamon kâğıdı” anlamına gelen parşömen üretilir. Papirüse üstünlüğü, kırılmadan kesilebilir ve katlanabilmesidir. Bu sayede sayfalar üst üste dikilerek ilk kitap üretilir.
Akropol
Teleferik ve karayoluyla ulaşılabilen Akropol, 300 metre yükseğe çıktıkça muhteşem bir Bergama manzarası sunar. Bergama krallarının sarayları, tiyatro, kutsal alanlar, tapınaklar, agora, gymnasion, heroon ve diğer Roma Dönemi kalıntıları, ilk yerleşimin M. Ö. 7-6’ncı yüzyıllarda yapıldığı Akropol’dedir.
Asklepion
Aşağı Bergama’da, Helenistik Dönem'de, sağlık ve hekimlik tanrısı Asklepion adına kurulmuş büyük bir tıp merkezi yer alır. Fiziksel ve ruhsal tedavi merkezi, psikoterapinin beşiği olarak kabul edilir. Tıbbın atası hekim Galenos, ilçenin dünya kültür mirasına yaptığı en önemli katkılardandır.